Greta’nın DireniÅŸi

Biz neyin iyi ve neyin kötü olduğu ( ve bazen her ikisi de olmadığı ) bize söylenmeden çok önce zaten iyi ile kötü arasında seçim yapma durumunda kalıyoruz. Öteki ile karşılaştığımız o kaçınılmaz anda zaten hemen bu seçimle yüz yüze geliyoruz. Bunun anlamı ise şudur: Seçelim ya da seçmeyelim, biz, ahlaki bir sorunun içine doğuyor ve yaşam tercihlerimizle ahlaki ikilemler olarak karşılaşıyoruz. Bunun sonucu olarak da, biz, (herhangi bir) sözleşme, çıkar hesabı ya da davaya bağlılık yoluyla doğacak herhangi bir somut sorumluluk üstlenmeden çok önce ahlaki sorumluluklar -yani, iyi ile kötü arasında seçim yapma sorumlulukları- taşıyoruz. Bunun bir diğer sonucu ise şudur: Bu tür sorumluluklar, iyi işlenmiş bir kurallar koduna çevirmeye uğraştıkları asal ahlaki sorumluluğu öldürüp onun yerine geçemezler; yani, ahlaki sorumluluk olgusu, yalnızca gizlenebilir, iptal edilemez. Tabi öteki için sorumluluğunun kendisi bizzat bir müphemlikle birlikte ortaya çıkıyor. Şunu söyleyebiliriz: iyi ile kötünün müphemliğiyle yüzleşmek (ve dolayısıyla da deyim yerindeyse kişinin kendi sorumluluğu adına sorumluluk almak ahlaki olmanın tek anlamıdır. İyi ile kötü arasındaki sınırlar, daha önceden çizilmediği için, eylem sırasında çiziliyor. Bu sınırları çizmeye yönelik çabaların sonucu, önceden yapılmış bir yollar ağına değil, neredeyse gideceği belli olmayan ayak izleri hattına benziyor. Bundan dolayı da yalnızlık, tıpkı müphemlik gibi, sorumluluk evinin daimi ve dışarı atılamaz bir sakinidir.(Z. Bauman, Parçalanmış Hayat, s.10-11)

Bu giriÅŸi baÄŸlayacağım konu, sanırım vegan olduktan sonra etik meselesinin zihnimde yeniden, en baÅŸtan gündeme gelmesi… Veganlık serüvenimde beni en ÅŸaşırtan ÅŸeyin; zihnimi berraklaÅŸtıran bazı gerçeklerin etrafımdaki insanların zihninde son derece bulanık kalması yönündeki sınır tanımaz ataletleri diyebilirim. DoÄŸrusu etrafımdaki tek bir kiÅŸinin dahi öğrendiÄŸim ÅŸeylerle yüzleÅŸme talebinin olmaması bu konuyu sadece haz ve alışkanlıklarla açıklamama engel oldu. Bauman’a dönersek neden sorumluluk evimize vegan yalnızlığı ekleyemediÄŸimizi bastırılanların sesinin duyurulması yolundan geçen özgürleÅŸmeden neden korktuÄŸumuzu düşünmeye baÅŸladım. Bauman’ın bahsettiÄŸi belirsizlik yani müphemlikten mi geliyordu bu korku? Hepimiz pek çok kez öteki ile karşılaÅŸtığımız anlarda seçimlerle yüz yüze geliyor ve ahlaki sorumluluklarımızı iptal edemiyorsak yasaları olmayan bir ahlakın konusu ya da sözde yasaların konusu olarak hayvanları her gün her an hayatın her yerinde her ÅŸekilde sömürme davranış biçimimizi tam olarak nerede konumlandırıyoruz? Din? Gelenek-Alışkanlık? Haz? Kolaylık? Tahakküm? Tüketim alışkanlıkları(kapitalizm)?Etik konusunu tek başına iÅŸlemek elbette birkaç uzun yazının konusu ancak ‘İyi’ ile ’kötü’ arasında seçim yapma ve ahlaki kararlar alma yükümlülüğünden kaçış, hayatın en normalleÅŸtirilmiÅŸ ötekileri ve gezegen için ahlaki sorumluluk almanın reddedilmesi, sonuç olarak ‘sorumluluk almadığın sürece rahatlatılması gereken bir vicdanın da olmayacaktır’ mantalitesine dayanıyor gibi… Oysa yukardaki pasajdan yola çıkarsak gezegen adına alacağımız sorumluluÄŸun, tedavisi imkansız bir müphemliÄŸi cesaretle karşılamamızı saÄŸlayacağı da açık…

Sürekli ÅŸikayet ediyor ama ÅŸikayet ettiÄŸimiz sonuçların gerekçelerini görmekten sürekli kaçıyoruz. Cioran’ın dediÄŸi gibi ‘hayat, bu uygarlığın kendisini adadığı deÄŸerleri gerçekleÅŸtirmenin bir aracı olmanın yerine sadece kendisi için var olduÄŸu sürece çöküş dönemi baÅŸlıyor… 

O zaman yaptığımız her seçim ve giriştiğimiz her eylemle aslında özgürlüğümüzü sınıyoruz diyebilir miyiz?

Düşünceler kafamda dolaşıyor… Düşünceler birbirine baÄŸlanıyor, kopuyor, unutuyorum, uyuyorum… Uyanıyorum, aynı sorulara, aynı belirsizliklere… Sonra bir gün yine yalnızlığa uyandığım bir gün 16 yaşında bir aktivist keÅŸfediyorum. Sorumluluk evinin kapısını belirsizliÄŸe, yalnızlığa ama uçsuz bucaksız bir ümide sonuna kadar açmış vegan bir aktiviste. 

Sonra bir tanesine daha… Aynı gezegende farklı bir dil  konuÅŸuyoruz. Ama söyledikleri ÅŸeyler dünyanın her dilinde aynı anlamda, aynı netlikte ve aynı aciliyette:

… Adım Greta Thunberg, 15 yaşındayım ve iklim adaleti için konuşuyorum. Fark yaratmak için hiçbir zaman küçük olmadığımızı öğrendim. Ve eğer birkaç çocuk sadece okula gitmeyerek dünyanın dört bir yanında manşetlere çıkabiliyorsa gerçekten istersek birlikte neler yapabileceğimizi hayal edin. Ancak bunu yapabilmek için ne kadar rahatsız edici olursa olsun açık konuşmak zorundayız. Siz sadece hiç bitmeyen yeşil ekonomik büyümeyi konuşuyorsunuz çünkü popüler olamamaktan korkuyorsunuz. Yapılması mantıklı olan tek şey imdat frenini çekmekken, bizi bu hale getiren aynı kötü fikirlerle ilerlemekten söz ediyorsunuz. Biz çocuklara bıraktığınız şeyin böyle bir yük olduğunu itiraf edebilecek kadar bile olgun değilsiniz. Popüler olmak umurumda değil, iklim adaleti ve yaşayan bir gezegen umurumda. Oldukça az sayıda insan muazzam miktarlarda para kazanma fırsatlarını kaybetmesin diye medeniyetimiz feda ediliyor. Zengin insanlar lüks içinde yaşayabilsin diye biyosferimiz feda ediliyor. Birkaç kişinin lüksünü ödeyen şey bir çok kişinin acısıdır. Çocuklarınızı her şeyden çok sevdiğinizi söylüyorsunuz ama böyle olmasına rağmen onların gözleri önünde geleceklerini çalıyorsunuz. Eviniz yanıyor gibi davranmalısınız, çünkü yanıyor…

Sonra Moby’nin ‘dünyanın en mükemmel kadını bir vegan’ dediği Jane Godall’ı dinliyorum;

…Biliyor musunuz, dünya da bir çok yerde suyun zehirlediÄŸi küçük bebekler dünyaya getiriyoruz. Ve hava onlara zarar veriyor, kirlenmiÅŸ arazide yetiÅŸmiÅŸ besin onları zehirliyor. Ve bu sadece uzaktaki geliÅŸmekte olan dünyada deÄŸil, her yerde. Vücudumuzda yaklaşık 50 sene önce sahip olmadığımız yaklaşık 50 çeÅŸit kimyasal var. Ve astım gibi bir çok hastalık ve belirli kanser türleri bizim kirli zehirli atıklarımızın boÅŸaltıldığı yerlerde artış gösteriyor. Dünyanın her yerinde kendimize ve aynı zamanda hayvanlara, doÄŸanın kendisine zarar veriyoruz. Bizi var eden DoÄŸa Ana. Zamanımızı geçirmemiz gereken var olduÄŸuna inandığım, bizim fiziksel geliÅŸmemiz için yararlı olan aÄŸaçların, çiçeklerin ve kuÅŸların olduÄŸu DoÄŸa Ana. Yine de geliÅŸmiÅŸ dünyada, beton içinde büyüdükleri ve bütün bildikleri sanal gerçeklik olduÄŸu için doÄŸayı hiç görmeyen, gidip güneÅŸin altında ya da yukarıdaki gölgelikten gelen benekli güneÅŸ zerrelerinin altında yatma ÅŸansı olmadan büyüyen yüzlerce çocuk var. Ben seyahat ederken, umudunu yitirmiÅŸ genç insanlarla tanışıp durdum. Şöyle hissediyorlardı, ‘ne yaptığımızın önemi yok, yarın öleceÄŸimiz için yiyip içip mutlu oluruz’ Bir de kızgın olanlarla tanıştım, ve kızgınlık ÅŸiddete dönüşebilir, ve hepimiz buna aÅŸinayız…Bu yüzden 1991’de Tanzanya’da ‘Roots and Shoots’ adındaki programı baÅŸlattım. Roots(kökler) sıkı bir temel oluÅŸturur. Shoots(filizler) küçük görünür, ama güneÅŸe ulaÅŸmak için tuÄŸladan duvarları yıkabilirler. TuÄŸladan duvarları bu dünyanın üzerine yıktığımız bütün sorunlar olarak düşünün. O zaman görürsünüz ki bu bir umut mesajı. Dünyada binlerce insan duvarları yıkabilir, burayı daha iyi bir dünya yapabilir. Ve ‘Roots and Shoots’un en önemli mesajı, her bir bireyin fark yarattığıdır. Her birimiz her gün etrafımızdaki dünyayı etkiliyoruz. Roots and Shoots programı gençleri üç farklı projeye sokuyor. Ve bu projeler, dünyayı daha iyi bir yer haline getirmek için… Çocuklar okul öncesinden üniversiteye kadar kendi programlarını öğrenip yayıyorlar. Neden? Çünkü onda bir pay sahibi oluyorlar, ve ne yapacaklarına kendileri karar veriyorlar. Bu ebeveynlerinin ya da öğretmenlerinin onlara söylediÄŸi bir ÅŸey deÄŸil. Her yerde parlayan gözleriyle ‘yarattığımız farka bak’ diyen çocuklar var. Felsefemiz çok basit; ÅŸiddete inanmıyoruz. Sorunları çözmenin araçları bilgi ve anlayıştır. Gerçekleri bil, ama onların büyük resme nasıl uyum saÄŸladıklarını gör. Ve bütün yaÅŸama saygıya yönlendiren sevgi ve merhamet. Hepimizin bu dünyayı daha iyi bir yer yapmayı ne kadar umursadığınız açık. Bu çok cesaret verici. Çocuklar bana soruyor; ‘Dr. Jane gerçekten gelecek için umudunuz var mı?’ DoÄŸanın çabuk iyileÅŸme özelliÄŸi vardır. Bir nehri yok edebiliriz, ve onu hayata döndürebiliriz. Terk edilmiÅŸ koca bir alan görebiliriz, ve biraz zaman ve yardımla yeniden verimli hale getirebiliriz. Ve inatçı insan ruhu…Tamamen imkansız görünen ÅŸeyler yapan inanılmaz insanlarla çevriliyiz. Nelson Mandela, halkını ırk ayrımının dehÅŸetinden bir kıyım olmadan çıkarabildi. 11 Eylülden sonra bütün o korkuya raÄŸmen sevgi ve merhameti de gördüm. Ve o sıralarda bir gün biri Mahatma Gandhi’den bir alıntı yaptı: ‘EÄŸer insanlık tarihine bakarsanız, her kötü rejimin iyilik tarafından alt edildiÄŸini görürsünüz.’ Ve bundan sonrasında da bir kadın bana küçük bir çan verdi. Ve dei ki ‘EÄŸer umuttan ve barıştan söz ediyorsanız bunu çalın. Bu çan Pol Pot’un öldürücü arazilerinden çıkan etkisiz hale getirilmiÅŸ bir mayının metalinden yapılmıştır’… Evet umut var, umut nerede? Politikacılarla birlikte mi? Hayır bizim ellerimizde, benim elimde sizin elinizde ve çocukların elinde. Gerçekten fark yaratabilecek olan bizleriz. EÄŸer bilinçli bir ÅŸekilde mümkün olan en hafif ekolojik ayak izini bıraktığımız yaÅŸamlarımız olursa, bizim için alması etik olan ÅŸeyleri satın alırsak ve olmayanları almazsak, bir gecede dünyayı deÄŸiÅŸtirebiliriz… (Ted konuÅŸması)

İçimdeki belirsizlik müthiş bir şekle bürünüyor. Yalnızlığım, kalabalığım oluyor…

İlgili Makaleler

Din ve Veganlık

Veganlık tanımını hayvan özgürlüğü temeli olarak anlatıp ayrımcılık karşıtlığı ile bütünleşik bir hale getirebilirsek dört başı mamur bir politikaya dönüşme ihtimali doğacaktır. Bu ise değişimin anahtarıdır.

Yanıtlar