‘Plastik kirliliği’ dendiğinde, bahse girerim zihninize bir dizi görüntü doluşuyor. Burnuna plastik pipet sıkışmış bir deniz kaplumbağası; küçük bir deniz atı, kirli suların akıntısına kapılmış ve bir pamuk çubuğuna tutunuyor; veya midelerinden yüzlerce plastik parçanın çıkarıldığı kuş sürüleri… Bu görüntüler, “tek kullanımlık rahatlığımız” ve tüketim alışkanlıklarımızın doğrudan bir sonucu olarak, yakındaki bir krizin üzücü sinyalleri.
Yeterli geri dönüşüm yok
1950’den bu yana, 8.3 milyondan fazla plastik üretildi. Çok yönlü, hafif, dayanıklı ve şekil vermesi kolay olan bir materyal. Hayat kurtarıcı medikal ekipmanlarda; tek kullanımlık şırıngalar, damar içi kan torbaları ve kalp kapakçıkları gibi, yenilenebilir enerji kaynaklarında; rüzgar türbinleri ve güneş pilleri ve ulaşım, yiyecek ve içeceklerin hijyenik paketlemelerinde kullanılıyor. Evlerimizi, çalışma mekanlarımızı ve tüm yaşamımızı dolduran bir materyal. Fakat, şaşırtıcı bir şekilde, sadece %9’u geri dönüştürülüyor!
Yıllardır, plastikle işimiz bittikten sonra ne yapacağımızı veya çevreye etkilerini düşünmeden plastik devriminden yararlandık. Çoğu plastiğin biyolojik olarak parçalanmıyor ve çürümesi 450-1.000 yılı buluyor. Şu ana kadar üretilmiş olan plastiklerin hala mevcut olması muhtemel!
Her yıl 8 milyon plastik okyanusta!
Plastik teknik olarak geri dönüştürülebilir. Ancak farklı tür polimer tiplerinin çeşitliliği, cam veya kağıttan daha zor geri dönüştürülebilir olduğunu gösteriyor. Kompleks, pahalı ve düşük dereceli bir materyal olarak sonuçlanan bir süreç. Yani, plastiğin çoğunluğu yetersiz bir şekilde bertaraf ediliyor. En nihayetinde su yollarımızı kirletmek için akış aşağı yolunu buluyor. Birleşik Milletler, her yıl 8 milyon ton plastiğin okyanusa sızdığını tahmin ediyor. Bu da, bir çöp kamyonunu her dakika boşaltmaya eşit. Bunu bir saniyeliğine hayal edin lütfen.

Dünya okyanuslarındaki yüzeye yakın plastik enkaz miktarını inceleyen ilk oşinografik çalışma 2014 yılında yayınlandı. Fakat, bilim insanları ilk defa, 60lı yılların sonunda, plastik deniz enkazını planktonlar üstünde çalışmalar yaparken fark etti. Bu konu, bir süredir konuştuğumuz bir konuydu. Tek kullanımlık plastik poşetlere 5p ücretler getirdik. Kendi su şişelerimizi sorunsuz taşımayı sağlamak için su doldurma istasyonları kurduk. Tüketicileri günlük onarımlarımızda cazip indirimlerle yeniden kullanılabilir kahve fincanlarını tercih etmeye teşvik ettik. Plastik çubuklar yerine paslanmaz çelik, bambu ve hatta kağıt pipetler moda oldu. Sonuç olarak, bu sorunu Blue Planet II kadar hiçbir şey gündeme getiremedi.
Blue Planet II’nin yardımcı yapımcısı Sarah Conner, Newsbeat’e: “Plastik balık ağı, şeker paketi veya pet şişe bulmadığım dalış oldukça nadir’’ dedi. 6 yıl denizde geçirmiş biri olarak, bunun doğruluğundan şüphe etmem.
Plastik Tam Olarak Her Yerde
Blue Planet II’yi tek kullanımlık bir kahve bardağının kapağını patlattığı ve günümüzün rahatlığının deniz vahşi yaşamı üzerindeki etkisini ortaya çıkardığı için alkışlıyorum. Ancak mesajın yeterince net olmadığını düşünüyorum. Sir David Attenborough ‘gelecekteki hayatın tamamıyla bize bağlı’ olduğunu söylüyor ve buna katılmıyor değilim. Fakat, gezegeni tamamen bizden kurtarabilmek için tek kullanımlık plastikleri değiştirmekten fazlasını yapmalıyız. Çok az kişinin konuştuğu okyanustaki ölümcül plastik hakkında konuşmalıyız… Terk edilmiş olta takımları.
Her yıl 640,000 ton olta takımı denizde kayboluyor veya denize atılıyor. Bunun çevreye olan etkisi kirliliğin de ötesinde. Öbür ismi ile ‘hayalet ağlar’ olarak bilinen takım, okyanusa bırakıldıktan sonra uzun süre boyunca balık avlamaya devam ediyor. Aslında, hayalet ağlar, okyanustaki en büyük katil. Fok balıklarını, balinaları, yunusları, kamlumbağaları, deniz kuşlarını, yengeçleri ve, tabi ki, balıkları öldürüyor. Sert ve yumuşak tüm mercanları yok ediyorlar ve tüm ekosistemin yok oluşundan sorumlular. Aklınıza gelebilecek tüm isimli deniz canlılarını öldürüyorlar.
Kenevirden yapılan önceki ağlar biyolojik olarak çözünürlerdi. Modern endüstride balık avcıları, parçalanmalarını önlemek ve düşük maaliyet için plastik polimerden yapılanları tercih etti. Kısa vadede, finansal açıdan mantıklı fakat bu balıkçılık yönetimi deniz koruması için sürdürülebilir değil. Gelecek 10 yıl içerisinde okyanuslarımızdaki plastik atık üçe katlanacak. 2050 yılına kadar denizlerde balıklardan daha fazla plastik yüzeceği konusunda uyarıldık.
Plastik tüketimimizi azaltmak tabi ki iyi bir ilk adım. Sıfır atık bir yaşam tarzına geçiş yapmalı ve plastik kirliliği sorununun temelinde yatan sıkıntılı atık yönetimine çözümler bulmalıyız.
Balık yemeyi bırakın!
Yakın zamanda katıldığım plastik kirliliği hakkında olan bir konuşmadaki sunucunun, plastik okyanus hareketinin öncülerinden olduğunu belirtmeliyim, hala ölü balık yediğini öğrenince çok şaşırdım. Seyircilere gösterilen ve midelerinde plastik olan balık fotoğraflarına rağmen hala balığın bizim için yararlı olduğunu söylüyordu. Atılan balık ağları ve acı çeken balık avının çok belirgin etkisinin yanında, ölü balık yemek sağlığımız için önemli bir risk teşkil etmekte.
Balıklar tarafından yutulan zararlı kimyasallar, etlerine ve yağlarına emilir ve sonuç olarak besin zincirine salınır. Örneğin, kabuklu deniz canlılarını yiyenler her yıl 11.000 plastik parça yiyor. İngiltere’de yakalanan üçte birinin, morina, mezgit balığı, uskumru ve kabuklu deniz canlıları dahil olmak üzere, plastikle kirlenmiş olduğu bulundu.

İnsanlar maruz kaldığında ne kadar zarar görecekleri henüz bilinmiyor olsa da, ağır metaller ve kalıcı organik kirleticiler gibi diğer zararlı bileşiklerin organizmaların vücuduna taşınmasını kolaylaştırdığı belirtiliyor. Bana göre, balık yemenin bizim için kötü olduğunun önerilmesi bile yeterli.
Yani, pipetleri bırakmak iyi olsa da, eğer gerçekten plastiksiz bir hayat yaşamak ve gezegenimizi kurtarmak istiyorsak, balık avlamayı bırakmalıyız!
Kaynak: Vegan Food & Living
Çevirmen Notu: Veganlığın ve vejetaryenliğin ana düşüncesindeki hayvan haklarının göz ardı edilişine olan karşı duruşu unutulmamalı. Ve bu karşı duruş deniz canlılarını yemek için de geçerli. Balıkların da birer hayvan olduğunu ve öldürülmelerinin çevreye de olan tehditleri göz ardı edilmemeli.